MUSİC Player

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Nehir ve kaya..

İri, hayat dolu, çakıl taşı gibi gözleri vardı. Gözbebeklerine baktığında, tüm galaksiye enerji veren bunlar olmalı derdin içinden. Konuşkandı.. Seviyordu nefes almadan, virgülsüz anlatmayı. Çok yaşamış, çok denemişti belli ki.. Bıraksan üç gün üç gece durmayacaktı.
Taşkın, karşısına çıkan koca kayaları yuvarlayan, sadece kendi enerjisi bittiğinde sakinleyen bir nehir gibiydi. İzlemek bile başlıbaşına bir maceraydı. Geçtiği yüksek tepelerde karları nasıl erittiğini, tipiyiyi, vahşi hayvanların, nasıl acımasız avlandıklarını, düzlüklerdeki sakin hayatı, yağmuru, sisi anlatıyordu soluksuz..
Fırsat bulup bir an kendini düşündü.. Koca bir granit kayaydı... Sadece civarında olup bitene şahit olmaya, biribirinin aynı, sessiz, sakin günlere alışıktı.
Uzaktan dinlemek, dinlediklerini kafasında canlandırmak hoşuna gidiyordu nehrin güzellği eşliğinde..
Ama nehrin içinde olmak, ne onun, ne de suyun isteyeceği birşeydi.. Granit aşındırılmaya, akarsu engele, durağana tahammülsüzdü doğası gereği..
İzledi.... Dinledi..
Nehire dedi ki;
- Yanlış yöne giden bir trene bindiğinde, ters yöne koşmanın faydası olmuyor... Ben Araftayım.. Kayıp, donuk... Tek parçayım çünkü katılaştım. Ama içimde, ruhum, bedenim, bilincim darmadağın.. Ve sanırım böyle yok olacağım. Ne yoluna engel, ne de yaşamına problem katmak istemiyorum..
Nehir
- Ben dedi... Farkındayım.. Suskun kalmandan, vazgeçemediğin yalnızlık alışkanlığından.. Ama hiç olmazsa kıyımda dur.. Varlığını hissedeyim... Girme içime çünkü ben istemesemde içimde olan herşeyi şekillendiriyorum.. Sen böyle kal.. Ama uzaklaşma....
Kaya gülümsedi.. Bir iki denedi aşağı kıyıya yuvarlandı..

Kıyıda ikisi de huzurlu, ikisi de güvendeydi...




12 Haziran 2016 Pazar

Gece ve alkol...

Gecenin 02'siydi.. Evde birası bitmiş, caddedeki açık büfeye bira almaya gitmişti.
-3 bira lütfen dedi kasanın arkasındaki uykulu gence.
Büfeci uyumaya devam etmeye çalışarak, biraları buzdolabından almaya koyulurken, içeri sarışın, kısa, erkek saçlı kolları olabildiğince dövmeli, kocaman gözlü bir kadın girdi.
Bu gece onunla sabaha kadar içip konuşsam, sarılıp uyusam.. Sonra gerekiyorsa aylarca alkole dokunmasam diye geçirdi içinden.
Kadın Jack var mı diye sordu.. Büfeci bu soruyla ayılmıştı..
-Var dedi.. Rakamı söyledi tebessümle..
Kadın dışarda kendisini bekleyen taksiye bekle işareti yaptıktan sonra çantasından cüzdanını çıkardı.

Kasada yan yanaydılar.
O an, hayatına soktuğu kadınlara neler hissettirdiği geçti aklından ışık hızıyla...
Tutku, hüzün, özlem, bozgun, yalnızlık, karmaşa...

Kıyamadı ona.. Artık anlık duygusallığına yenik düşüp hiçbir kadını kanatmayacaktı.. O vamp görüntünün altında masum, hep yanlış yöne giden trene atlamış bir kız çocuğu vardı.
Kadın ona doğru çevirdi yüzünü.. Gülümsedi...
-Biraların biri benim olabilir mi? dedi...

Bir pavyonda çalışıyordu.. Ama çıktığında kimi isterse onunlaydı.. Orhan Velinin dizelerindeki Ayteni anımsatıyordu..

Öğlen olmuş uyanmıştı. Yatak, ortam yabancıydı.. Kadının evinde, Karataşta denize bakan bir yatak odasındaydı.. Sağına döndü.. Boynuna sokulmuş o masum yüzü gördü...
Alnından öptü.. Derin bir nefesle kokladı..

Usulca kalktı.. Giyindi.. Evin kapısını açarken kapının üzerine iliştirilmiş not gözüne çarptı..

Şu an sabah 06... Su içmeye kalktım.. Sen odada uyuyorsun.. İyi ki evimdesin. Kalktığımda seni göremeyeceğim. Biliyorum o yüzden yazıyorum. Gideceksin... Bana iyi geldin. Teşekkürler....

Gitmesem kalsam... Onunla kahvaltı etsem... Ya sonra.... diye geçirdi içinden...
Kapıyı usulca dışardan çekti..

Arabasında evine doğru giderken,
Uyu Hakan.. Uyandığında bu güzel bir rüyaydı diyeceksin dedi kendi kendine..

Sen rüyalara bayılıyorsun..
Ama hep yarısında uyanıyorsun....